Ortadoğu dünyada en çok askeri hareketliliğin olduğu, birçok meşru yada gayrı meşru (ülkemize göre) silahlı grubun bulunduğu bölgelerden biridir.
İkinci dünya savaşından sonra Nazizm’in birçok etnik saldırısına uğrayan Yahudiler de 1948 yılında söz konusu bir takım egemen (İngiltere, ABD Fransa vb.) devletlerin desteğiyle İsrail devletini şuan bulunduğu stratejik konumda yani Ortadoğu’nun tam göbeğinde kurdu.
Yahudiler zamanla tamamen hiyerarşik bir devlet düzenine dönüp bölgedeki etkinliğini arttırdı. Yer yer Filistin halkından toprak alarak (%6) topraklarını genişledi. Tabi topraklarını satın almakla kalmadı hakkı olmayan yerlere de göz dikti.
Vaat edilmiş topraklar (Arz-ı Mev’ud) sözünü amaç olarak bilerek Filistin üzerindeki etkinliği arttırmaya başladı. Çoğu yerli halkın toprağını elinden alındığı iddia ediliyor ama çoğu insanın evinin gasp edildiği gerçeğini de bir iddiadan öte görmek lazım. Çünkü birçok Yahudi sivil ‘’bu ev artık benim’’ diyerek İsrail’in askeri gücüyle Filistinli insanların evini elinden alıyor.
İsrail Devleti zamanla 3 büyük inanç (İslamiyet, Hristiyanlık ve Yahudilik) açısından merkezi bir kutsallığa sahip olan Kudüs üzerindeki kontrol gücünü arttırarak sistematik olarak bölgeyi hem psikolojik hem de fiziksel ablukaya almaya başladı.
Yaklaşık 40 senedir Filistin’de kan ve gözyaşı dinmiyor. İnsanlar evlerinden oluyor, topraklarını kaybediyor. Yok olma gerçeğiyle yüzleşen yerel halk Hamas’ın öncülüğünde İsrail’e karşı operasyon başlattı. 1987 yılında kurulan Hamas İslami Direniş Heraktı olarak da biliniyor. Örgütün amacı ise İsrail’in işgal etmeye devam ettiği Batı Şeria ve Gazze Şeridini kapsayan topraklarda yeniden Filistin İslam Devleti’ni kurmak.
Amaçları doğrultusunda hareket eden örgüt, Kassam Tugayları ve sivil halk beraberliğinde operasyon başlattı.
Filistinli sivilleri bu denli bir hırsla mücadeleye sürükleyen her ne ise varlık mücadelesi verdiklerini de berrak kılıyor.
William Shekspeare’in de dediği gibi bütün mesele ‘’Olmak ya da Olmamak’’.
Yani var olma mücadelesi.