HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, “İsrail sadece bugün için işgal altında tuttuğu topraklarla yetinecek bir zihniyette değil.
Eğer onları durduracak bir şey çıkmazsa, sadece Golan tepeleri ya da Golan tepelerinin civarıyla yetinmeyeceklerini herkesin bilmesi lazım.” dedi.
Ülke TV’de “Akşama Doğru” programının canlı yayın konuğu olan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulundu.
Baas Rejimi’nin devrilmesini “Hiçbir zulüm ilelebet devam edemez!” ifadeleriyle yorumlayan Yapıcıoğlu şunları kaydetti:
“Baas Rejimi, 61 yıllık diktatörlükten sonra nihayet devrildi. Çoğu insan 12 günde tüm bunların nasıl olduğunu soruyor ama aslında bu 12 günlük bir süreç değil. 13,5 yıllık bir süreç. 2011’in Mart ayında daha önce Tunus’ta başlayan Arap Baharı’nın devamı niteliğinde bir hareketlenme başlamıştı. Nihayet geldiğimiz aşamada zayıflaya zayıflaya rejim öyle bir noktaya geldi ki son 12 günlük hareket içerisinde muhaliflerin Şam’a doğru yürüyüşü aslında belki herkes ilk günlerde bu yürüyüşün sadece Halep’le sınırlı kalacağını düşünüyordu. Bilindiği üzere Halep daha önce de muhaliflerin eline geçmiş daha sonra rejim güçleri tarafından muhaliflerden geri alınmıştı. Fakat Halep’le sınırlı kalmadı. Humus, Hama ve nihayet Şam’da noktalandı. Rejim düştü. Hiçbir zulüm ilelebet devam edemez. Orada da devam eden bir zulüm vardı, bugüne kadar sürdü ve nihayete erdi.”
“Her şeyden önce kendi aralarında birlik ve beraberlik görüntüsü vermeleri gerekir”
Suriye’de yönetimi ele geçiren halkın ya da grupların aralarındaki görüş ayrılıklarını bir kenara bırakıp birlik olmaları çağrısında bulunan Yapıcıoğlu, “Bu devrimin gerçekleşmiş olması her şeyin bittiği manasına gelmemeli. Bilindiği üzere daha önce Mısır’da da bir devrim gerçekleşmişti. Fakat orada bu süreç çok uzun sürmemişti. Nihayetinde başka bir diktatör Mısır’da yönetimi ele geçirmişti. İslam ülkelerinin pek çoğunda 100 yıl önce o toprakları işgal eden güçler bir bir kovulduktan sonra maalesef çoğu yerde masa başında kaybedilmişti. Suriye’de de bir benzerini yaşamamak adına oradaki halkın, temsilcilerin, grupların çok dikkatli olması gerekir. Her şeyden önce kendi aralarında birlik ve beraberlik görüntüsü vermeleri gerekir. Aralarında ihtilaflar yok mudur? Elbette vardır. Görüş farklılıkları vardır ama hiç kimse tek başına bütün Suriye’yi idare etme pozisyonunda kendisini görmemeli. Eğer öyle olursa ya da ‘her şeyi ben kontrol edeceğim’ derse o zaman bu muhalif gruplar arasındaki çatışmalar belki Suriye’yi daha büyük bir kaotik ortamın içerisinde sürükleyebilir. İnşallah bu devrim tamamlanır. Oraya adalet hâkim olur diye temenni ediyorum.” dedi.
“Oradaki gruplar kullanışlı olmaktan çıktıkları andan itibaren Amerika için çöpe atılacak bir aparattan başka bir şey değildir”
Suriye’de PKK/YPG’nin ABD ile birlikte hareket edip alan kapma telaşına dair değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu, şu ifadeleri kullandı:
“Amerika’nın dostu yoktur. Amerika, hiç kimseye dost olmaz. Amerika sadece siyonist rejimin güvenliğini esas alır ve Amerika kendi çıkarlarının peşindedir. Dolayısıyla Amerika, dost olarak sadece kendi çıkarına hizmet edecek olanları görür. Düşünebiliyor musunuz, bugün kapitalist sistemin dünyadaki temsilcisi, küresel emperyalizmin ağa babası ya da jandarması ama öte taraftan antiemperyalist olduğunu söyleyen ve Komünizmin son temsilcisi olduğunu iddia eden bir grupla birlikte hareket ediyorlar. Ya da Komünizmin, Sosyalizmin savunucusu olduğunu temsilcisi olduğunu iddia edenler, Kapitalizmin ağa babasıyla iş tutuyor. Hatta onun adına hareket ediyor ve Kapitalizm böyle bir grupla iş tutup ona destek oluyor. Kamyon dolusu on binlerce silah gönderiyor. Sadece bunun üzerinde düşünmek bile aslında insanları bir yere götürür. Bu bile tek başına bize şunu gösteriyor ki Amerika, ‘ben kimi nasıl kullanabilirim?’ derdindedir ve kendi bölgesel çıkarlarını teminat altına alabilecek, onun adına o çıkarları korumakla görevlendirebileceği kim vardır diye etrafına bakar.
Bazen bazı bölge devletlerini, bazen de bazı grupları kullanır. Belki bu ilişkiyi tam olarak kullanmak ve kullanılmak üzere kurgulayabilir, tarif edebiliriz. Belki kullanılanlara sorduğunuzda onlar da belki Amerika’nın bölgedeki gücünü ve nüfuzunu kullanarak bir şeyler elde etmeye çalıştıklarını söyleyeceklerdir. Mümkündür. Karşılıklı olarak bir yararlanma da olabilir ama o yaralanmanın da belli bir miadı vardır. O süre bittiğinde, miat dolduğunda kullanılanlar buruşturulup bir köşeye atılmaya mahkûmdur. Şu anda da bence o zaman yaklaşmıştır ve bir müddet sonra yani kullanışlı olmaktan çıktıkları andan itibaren oradaki gruplar da Amerika için çöpe atılacak bir aparattan başka bir şey değildir.”
“İsrail bir işgal rejimidir ve sürekli olarak işgal ettiği toprakları genişletmek arzusundadır”
Suriye devriminin ardından Golan tepelerini işgal etme girişimine başlayan siyonist terör şebekesi ile ilgili de değerlendirmelerde bulunan Yapıcıoğlu, “İsrail sadece bugün için işgal altında tuttuğu topraklarla yetinecek bir zihniyette değil. Öyle bir yapı da değil zaten. Kendisini devlet olarak ilan ettiği andan bu yana Birleşmiş Milletlere belirlediği herhangi bir sınırı bildirmiş değil. Aslında biz İsrail’i bir devlet, bir ülke olarak da kabul etmiyoruz. Bir işgal rejimidir ve sürekli işgal ettiği toprakları genişletmek arzusundadır. Arz-ı Mev’ud artık hemen herkesin bildiği bir şeydir. Onlar Nil’den Fırat’a kadar toprakların kendilerine vaat edildiğini ve bütün bu topraklarda hak sahibi olduklarını iddia ediyorlar. Peki, neresidir bunlar? Buralarda hangi ülkeler var? Suriye’de bunlardan bir tanesidir. Hatta şu anda Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki toprakların bir kısmı da onlara göre Arz-ı Mev’ud sınırları içerisindedir. Yani onlara vaat edilmiş topraklardır. Keza Ürdün, Mısır, Irak bu topraklardır. Allah’tan kendi nüfusları bu kadar geniş hiçbir coğrafyayı kontrol edebilecek bir sayıda değil. Yani bu kadar nüfusları yok. Bu nedenle şu anda belki adım adım ilerlemeyi düşünüyorlar.” diye belirtti.
“İsrail durdurulmazsa Golan tepeleriyle yetinmeyecek”
“Eğer onları durduracak bir şey çıkmazsa, sadece Golan tepeleri ya da Golan tepelerinin civarıyla yetinmeyeceklerini herkesin bilmesi lazım.” uyarısında bulunan Yapıcıoğlu, “Bütün bir Filistin’i yuttuktan sonra eğer yapabilirlerse Lübnan’ı da yutmak isterler. Orayı da tamamen işgal etmek isterler. Suriye’nin tamamını işgal etmek isterler. Belki Güney’den daha önce yaptıkları gibi yine Sina Yarımadası’nı işgal etmek isterler. Allah o fırsatı vermesin ama şu 7 Ekim Aksa Tufanı’ndan bu yana yani 2023’ten bu yana yaklaşık 14 aylık bir süreçte bütün dünya onların nasıl zalim olduğunu, nasıl saldırgan olduğunu ve soykırımcı olduklarını gördü. Bunlar işgal etmek için kendilerine ait olduğunu düşündükleri topraklara sahip olabilmek için her türlü hukuk kuralını, her türlü ahlak kuralını ayakları altına alabiliyorlar. Dolayısıyla onları durduracak herhangi bir ahlaki kural yok. Evet, kendileri her türlü soykırımı yapar, kadın, çocuk, hasta yaralı demeden öldürür, hastaneleri vurur.” şeklinde konuştu.
“Müslüman bölge ülkeleri bir araya gelip kendi aralarında bir pakt oluşturmalı ve siyonist tehlikeye karşı birlikte karşı koymalı”
Son olarak küresel sistemin siyonistlere engel olmadığını ve BM’nin işlevsiz olduğunu belirten Yapıcıoğlu, yeni bir küresel sistemin kurulması gerektiğini ifade ederek özellikle Müslüman devletlerin bir araya gelerek bir pakt oluşturması çağrısını yineledi:
“Bugün bir küresel sistem kriziyle karşı karşıyayız. Bu küresel sistem ya da Birleşmiş Milletlerin yapısı onlara engel olmuyor, olamıyor ya da olmak istemiyor. Şu anda bu sistem krizi iyice açığa çıktı ve bu bize bir şey gösterdi; yeni bir sistemin de kurulması lazım. Eğer biz İsrail’in durdurulmasını sadece küresel sistemden beklersek biliyorsunuz Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin mevcut yapısı itibariyle sadece Amerika’nın tek başına veto yetkisini kullanması oradan karar çıkmasının önüne geçebiliyor. Bu süreçte bu açığa çıktıktan sonra başka bir şey daha karşımıza çıktı. Mütemadiyen biz söylüyorduk ama bilmeyenler de bu süreçte öğrendiler ki İsrail sadece güçten anlar. Onu durduracak bir güç lazım. Hepimiz biliyoruz ki İsrail sadece İsrail’den ibaret değildir.
Siyonizm, bir ahtapot gibi dünyanın dört bir tarafını sarmış ve aralarında İslam ülkelerinin de olduğu pek çok ülkede yönetimler üzerinde ciddi bir etkiye sahiptir. Bu etkiye nasıl sahip oldular? Pek çok yol-yöntemi var. Belki bu programın süresi dolayısıyla bu detaylara girmemize zaman yetmez buna ama kısaca şunu söyleyebilirim; Finans piyasasıyla basını ellerinde tutarak siyasi baskıyı hemen her tarafta oluşturabiliyor. Bu nedenle mevcut sistem içerisinde hiçbir ülkenin yani İsrail’in/ siyonizmin yaptıklarının ve onun tehlikelerinin farkında olan hiçbir ülkenin tek başına hareketle bunu durdurması bugün için çok mümkün görünmüyor. Özellikle Müslümanların, siyonizmi tanıyanların ve siyonizmin hedefinde olanların mutlaka bir araya gelerek bölge ülkelerin kendi aralarında bir pakt oluşturması, birlik oluşturması ve bu siyonist tehlikeye karşı birlikte karşı koymak için neler yapılması gerektiğini ciddi ciddi tartışmaları gerekir ve bunun önlemlerini almaları gerekir.”